Sevgili Gençler! İnsanlar arasında sevgi ve samimiyet duygularına dayanan bağlılığa, “Dostluk” denir.
Sevgili Gençler!
Arada hiçbir maddi menfaat olmaksızın sırf Allah rızası için kazanılan dostlara Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle “Sadık Dost” denilir. Bu dostluğun başlangıcı da, geliştirilmesi de, devamı da hep Allah rızası içindir.
Bu dostlara, “kara gün dostu” da denilir. Yani sıkıntılı anların, yalnızlığa terk edilmiş günlerin ve ilgi beklenen demlerin ‘can dostu’durlar. Temeli İlahi Rıza’ya dayanan dostluklar, kalıcı ve daimidir.
Bu tür dostluklar, babadan, anneden evlada intikal eder. Yani ebeveynimizin “sadık dostları” ile dost olduğumuz gibi, onların çocukları, torunları ile biz, çocuklarımız ve torunlarımız da dostluk zincirini koparmadan devam ettiririz.
Sevgili Gençler! Allah, insanları doğru yola yöneltmek için zaman zaman aralarından seçtiği Peygamberler ve onların aracılığı ile de kitaplar göndermiştir. Göderilen Peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed(s.a.v), en son kitap da O’na indirilen Kur’an-ı Kerim’dir.
Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim, her devrin ve her milletin kitabı olmak üzere göderildiği için talimatı da bütün insanları içine alacak kadar geniştir.
Kur’an, en ilkel insandan en yüksek ilim ve fikir adamlarına, İslami hayattan uzak olan insandan İslami bir hayat geçirenlere, fakirlerden zenginlere kadar herkesi ilgilendiren, derece derece yükselten hükümler koymuştur.
O, fertler ve toplumlar için bütün esasları ve yaşam şartlarını açıklamıştır. Kur’an, yalnız insanların inançlarına, ibadetlerine ait bir kitap değildir.
Kur’an, baştanbaşa ilimden, beşeri ve medeni hayattan, ahlak ve faziletten, yeraltı ve yerüstü zenginliklerinden, tabiat kuvvetlerinden, ziraat, ticaret ve sanaattan,her türlü ilerleme ve gelişmelerden, her çeşit hak ve hürriyetten, merhamet, sosyal yardımlaşma, hak ve hukuka saygı gibi insani duygulardan söz eder.
Kur’an, ilmi ile alimleri, hikmeti ile hakimleri, manevi güzelliği ile ruhları ve gönülleri aydınlatır. Nuru ile de kainatı aydınlatır.
Hastalara şifa kaynağıdır. İnsanlarda güçlü bir vicdan, vicdanlarda da iman ve Allah korkusunu hakim kılar.
Kafalara ve gönüllere nurlu bir irfan saçar. Kur’an-ı Kerim, İnsanı esaretten kurtarmış, onun değerini yükseltmiş, hayatın kıymetini ve zamanın önemini öğretmiştir.
Kur’an-ı Kerim, öğrettiği hükümlerle batılı yıkmış, hakkı yükseltmiştir. Acıları dindirmiş, inanaları mutluluğun zirvesine yükseltmiştir.
Ancak Hakı bırakıp batıla kayanlar, aydınlığı bırakıp karanlığı tercih edenler, güzeli bırakıp çirkine koşanlar, temiz işleri bırakıp mezbelelikte dolaşanlar, nuru bırakıp zulmete dalanlar, inancı bırakıp inkarı tercih edenler, Cenneti değil cehennemi arzu edenler eksik olmamaıştır yeryüzünde.
Sevgili Gençler!
İyi ile kötü, güzel ile çirkin, hak ile batıl, hidayet ile dalalet, nur ile zulmet, aydınlık ile karanlık, ilim ile cehalet, cennet ile cehennem nasıl birbirlerinin zıddı ise, dostluk ile düşmanlık da öylece birbirlerinin zıddıdır.
Birbirine zıt olan şeyler bir arada bulunamazlar. Hemen mücadele başlar. Bu mücadele, insanlık tarihinden beri devam etmektedir. Bu mücadele, 15 asır evvel bütün şiddetiyle kendini göstermiş ve son hızını almıştır. Günümüze kadar gelen bu mücadele, kıyametin kopacağı güne kadar da devam edecektir.
Bu mücadelede, İslama inanan ve bu inancının bir gereği olarak salih amel işleyenler bir tarafta; nefsinin esiri, şehvetinin zebunu olan, insanlık meziyetlerinden, şeref ve haysiyetinden mahrum, İslam düşmanı, maneviyatsız kişiler ise diğer tarafta yerlerini almışlardır. Yüce Rabbimiz bir ayet-i kerimede mealen şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler, mü’minleri bırakıp kafirleri dost edinmeyin” (Nisa Suresi, Ayet:144) Diğer bir ayet-i kerimede ise: “Ey iman edenler, yahudileri de nasranileri de kendinize dost(ve üstünüze Yönetici) edinmeyin. Onlar (ancak) birbirlerinin dostlarıdırlar. İçinizden kim onları dost (ve Yönetici) edinirse o da onlardandır. Şüphesiz Allah, o zalimler güruhuna muvaffakiyet vermez” (Maide suresi, Ayet:51) buyuruyor.
Sevgili Gençler!
Bizim dostumuz, bizleri yoktan var eden ve mahlukatın en şereflisi ve en mümtazı kılan, sayısız nimetler ihsan eden, eşi ve benzeri olmayan, âlemlerin yegane Halık(Yaratıcısı)ı ve Maliki olan ALLAH’tır.
Bizim dostumuz, Allah tarafından âlemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimiz Efendimiz HAZRETİ MUHAMMED (s.a.v)dir.
Bizim dostumuz, Peygamberimiz(s.a.v)i görme ve sohbetinde bulunma, mübarek sözlerini dinleme ve inanma bahtiyarlığına ermiş ve Allah Resulü’nün:
“Benim ashabım, (gökteki) yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız, doğru yolu bulmuş olursunuz” buyurduğu ASHAB-I KİRAM’dır.
Bizim dostumuz, tabiin ve tebeüttabiindir. Bizim dostumuz, Allah’ın dostları, Fahr-i Alem(s.a.v) Efendimizin dostları, Sünnet-i Seniyyeye mutlak manada tabi olan, Ahlak-ı Muhammediyi kendilerine rehber kabul ederek ona göre hayatlarını idame ettiren, yemede ve içmede, yatmada ve kalkmada, konuşmada, gülmede, kızmada, ağlamada, çalışmada, yürümede, ibadet etmede, Allah’a dua ve niyazda bulunmada hasılı bütün işlerinde Allah Resulü(s.a.v)nü örnek alan, nurunu ve feyzini O’ndan alan EVLİYAULLAH’tır.
Bizim dostumuz, Allah’a gerçek anlamda kul, Habibi’ne ümmet olan, İslam’ın nurlu ve mübarek yolundan sadakat ve ihlasla yürüyen SALİHLER’dir.
Bizim dostumuz, Allah’a gerçek anlamda kul olabilmek için ibadetin manevi zevkini tadarak ihlasla ibadet eden, İslami hükümlere riayet eden, Kur’an’a teslim olan ABİDLER’dir.
Bizim dostumuz, dünyanın çirkef durumlarından uzak, dedikodu, gıybet, yalan, iftira, arkadan çekiştirme, kalp kırma gibi manevi kirlerden uzak bir halde ve tertemiz olarak ibadet eden, gözyaşları dökerek Allah’a dua ve niyazda bulunan ZAHİDLER’dir.
Bizim dostumuz, imani esasların tümüne birden inanan, tevhid inancına sahip aşk-ı İlahi ile yanan, Allah’a kul, Resulullah(s.a.v)a ümmet olabilmenin heyecanı ile yaşayan, Kur’an nuru ile hayatını aydınlatan, Hak yoldan yürüyen gerçek mü’minlerdir.
Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: “Sizin dostunuz (Veliniz) ancak Allah’tır, Resulüdür, iman edenlerdir; onlar ki Allah’ın emirlerine boyun eğerek namazı kılar, zekâtı verirler. Kim Allah’ı, Resulünü ve iman edenleri dost edinirse (bilsin ki) üstün gelecek olanlar, şüphesiz Allah’ın tarafını tutanlardır.” (Maide Suresi, Ayet: 55-56) Sevgili Gençler, Sadakat, önce imanda, sonra amelde, daha sonra da iş hayatında ve sosyal münasebetlerde olur.
İmanda sadık olan kişi, kiminle dost olacağını iyi bilir. Hangi maksatla dostluk kurduğunun bilincindedir. Sadık dostlarla beraber olma; imanın bir gereği ve Allah’tan korkmanın bir belirtisidir. Cenab-ı Hak, şöyle buyuruyor:
“Mü’min erkeklerle mü’min kadınlar da birbirlerinin velileridir (dostudur). Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Resulüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah Azizdir, Hikmet sahibidir.” (Tevbe Suresi, Ayet: 71)
Müslim’in, Ebu Hureyre (r.a) Hazretlerinden rivayet ettiği bir Hadis-i Şerife göre Peygamberimiz (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Bir gün bir adam, başka bir köyde bulunan (din kardeşini) ziyaret etmeye giderken Allahû Teâla bu adamın yolunu gözetlemek için bir meleği görevlendirmişti. O zat, Meleğin yanına gelince, Melek ona nereye gittiğini sorar: -Şu köyde bir kardeşim var, ona gidiyorum, cevabını alır. Melek: -O adamın sana geçmiş bir iyiliği var da, onu devam ettirmek için mi gidiyorsun? Dedi. O da: -Hayır, ben o zatı sırf Allah için severim, dedi. Bunun üzerine Melek: -Ben Allah’ın sana yolladığı elçiyim. Sen o adamı nasıl seviyorsan, Allah da seni öyle seviyor, dedi.” (Riyazu’s Salihin, Terc. C.1, H.No:36)
Bir diğer hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor:
Allahû Teâla, kıyamet gününde: Benim için birbirlerini sevenler nerededir? Onları gölgemden başka gölge bulunmayan bir günde (arşımın gölgesinde) gölgelendireceğim.” (S. Müslim, Riyasu’s Salihin Terc. C.1, H.No:378)
Bu konuda bir başka müjde veriyor Allah’ın Resulü (s.a.v):
“Allahû Teala: Benim rızam uğrunda birbirlerini sevenler için Nebilerin ve Şehidlerin dahi imrenecekleri derecede nurdan minberler vardır.” (Tirmizi, Riyazu’s Salihin Terc. C.1, H.No:382)
Sevgili Gençler!
Günümüzde “sadık dost” bulmak, denizde inci bulmak kadar zorlaşmıştır. Unutmayınız ki zor elde edilen nimet, çok daha değerli olur. Değer verdiğimiz nimetlerle haşir-neşir olmak ise, fıtraten arzu ettiğimiz bir şeydir.
Öyle ise, kendimize gerçek “Sadık dostlar” bulmak ve onlarla beraber hareket etmek, müslümanlığımızın bir gereği olduğunu unutmayalım.